top of page
Yazarın fotoğrafıYaman

Pyrgos’tan Burgaz’a

On dokuz Temmuz 2005 günü kaybettiğimiz Stefan Yerasimos’un anısına tasarlanan ''Allame-i Cihan'' kitabı Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü tarafından geçtiğimiz günlerde araştırmacıların erişimine açıldı. Bir zamanlar Bayraktepe'de bulunan gözetleme kulesine ithafen adamıza adını veren Prygos ve Burgaz sözcüklerinin etimolojik kökeninin izini sürmek için, bu kitapta yer alan Ayda Arel'in Pyrgos'tan Burgaz'a makalesini okumanızı tavsiye ederim. Kitaba aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. 



Ayda Arel'in Pyrgos'tan Burgaz'a makalesinden alıntılar:

MacLeod, Osmanlı egemenliğindeki Yunanistan’da, sipahi, ağa ve çiftlik sahiplerinin konutlarına pyrgos ya da koulas dendiğini kaydeder, 19 yüzyıl gezginlerinin verimli bölgelerde çok sayıda olan çiftliklerdeki kulelerde konuk edildiklerine dikkat çeker (5)

Osmanlı İmparatorluğu yıllarında Rumların pyrgos diye adlandırdıkları yapı tipine Türklerin kule dediğine değinmiştik. Ne ki, Türkçe yazılmış metinlerde pyrgos sözcüğünün galat olmuş şekillerine rastlanması, iki kullanım arasındaki farkın salt bir dil sorunu olmadığını sezdirir. Nitekim bu sözcüğün Türkçe yazılmış bir metindeki ilk kullanımlarından birini, 15. yüzyılda kaleme alınan Düsturname-i Enveri’de buluruz: 


Felix Moral, Suluboya - Burgazada'daki kule 1879

Mağrebi geldi hem anda bir Arab kiçirek bir mancınık etdi aceb ne gemi kodı ne burgas hurd eder haddi yok anda firengî mürd eder. (6)





Aşikpaşazâde, Hacı İlbey’in Meriç kıyısında ele geçirdiği Bizans kulesinden “bir kiçicuk birguzcuk” diye söz eder.(7) Oruç Bey ise aynı kule hakkında şunları yazar: “Hacı İlbeği ve Gazi Evrenus beg geldiler. Meriç kıyısındaki Burguzu aldılar. Şimdiki halde ana İlbeğioğlu Burguzu derler.”(8) Evliya Çelebi’ye gelince, aynı sözcüğü purgaz, pirgaz, burgaz, burgoz, burkaz, pugas, bugaz şekilleriyle kullanır.(9) Ne ki, Evliya Çelebi’nin bu sözcükleri kullanışında gözlemlenen esneklik, pyrgos teriminin zaman iςinde edindiği kapsayıcılığın karşılığıdır: bu içerik esnekliği “Der-beyân-ı feth-i kal’a-i Pürgaz, ya’nî şehr-i Birgaz” başlıklı metninde yaptığı “Rum lisânı üzre kal’alara “pirgaz” derler. Ol isim ile müsemma bir kal’a-i zibâ idi”(10) açıklamasında olduğu kadar Kilidü’l-Bahreyn’den söz ederken “iki aded kulle-i azîm binâ edüp ismine kal’a-i Burceyn dediler” diye yazdığında da açıkça vurgulanmaktadır.(11)

Fatih Sultan Mehmed’in saltanat yıllarından söz eden “Târîh-i Ebü’l-Feth” başlıklı eserini 1490’dan sonra kaleme alan Tursun Bey, “kulle” ile “burgaz” sözcüklerinin her ikisini de kullanır. Sözgelimi Topkapı Sarayı’nı çeviren Sur-i Sultanî’nin yapımını “bir sûr çektürüp firengî ve türki, müdevver ü müselles....burgazlar ile...bir güzel kal’a düzeltti”(12) diye anlatır. Boğazkesen Kalesi’nden söz ederken de “iki başında iki kulle...ve yukaru mültekâsında bir muhkem firengî kulle yaptılar” diye yazar.(13)

Edirneli Ruhi, 1509 İstanbul depremini anlatırken ‘kule’ ile ‘burgaz’ terimlerini birlikte kullanmıştır: “... Şişenbe gecesi zelzele-i azîm olup (...) derya canibi yeryer kuleler ve burgazlar (...) yıkılub viran oldı”; aynı metnin başka yerinde de Kız Kulesi’nden “Ve kal’a-i hûmayûn ki Üsküdar önündeki derya içindeki kulledir” şeklinde söz etmiştir.(14) Burada “kulle”nin aynı zamanda ‘Kal’a-i hûmayûn’olarak tanımlanmış olması ilginçtir. Ancak, gerek Tursun Bey gerekse Edirneli Ruhi’de bu iki sözcüğün eşanlamlı olup olmadıkları, tersine farklı yapım özelliği ya da farklı kullanımı olan yapılan tanımlamak için mi kullanıldıklarını kestirmek pek kolay değildir. Tuncer Baykara’nın bu konudaki yorumu şöyledir: “Tek ve küçük birimli olanlar kule, büyük ve birçok birimli yapılar kale diye anılıyordu (...) kale ve kule kimi zaman birbirlerinin yerine de kullanılabilmektedir. Çünkü aralarında öz olarak bir fark bulunmamaktadır”.(15) Ne ki, savunma yapılarından söz edildiğinde öne çıkan bu terminolojik gevşeklik, ikamet amaçlı kuleler söz konusu olduğunda ortadan kalkmakta ve “kule” sözcüğü, Osmanlı mülkünün her yerinde, –telâffuz farklarıyla– bu yapı kategorisinin tek karşılığı olarak öne çıkmaktadır: sözgelimi, Makedonya ile Arnavutluk’ta belli bir muhkem yapı tipine kulla, kulia dendiğini biliyoruz.(16) Üstelik, Osmanlı egemenliğine 15. yüzyılda giren Amavutluk’taki Kamenice köyünde yapılan incelemeler, Arnavutluk “kulla”ların daha 14. yüzyıl –ya da öncesinden– beri bilindiğini ortaya koymuştur.(17) Dahası, Bizans metinlerne ilk defa “gulas” şekliyle Anna Comnena’da geçen “kule” sözcüğünün Bizanslılarca bilindiği böylece anlaşılmaktadır.(18) Anna Comnena’nın 1083-1153 arasında yaşadığı göz önüne alınırsa, söz konusu terimin Türkçeye girişini kuşatan belirsizliklerin enikonu çok olduğunu teslim etmek gerekir.


Burgazada'daki gözetleme kulesinin yer aldığı Cosimo Comidas'a ait gravür 1794

Öte yandan, Türkçe sözlüklerin bize bu konuda yardımcı olduklarını söyleyemeyeceğimiz gibi, incelemekte olduğumuz yapı tipinin Türkçede iki ayn kökenden gelen terimlerle

tanımlanmasının nedenini etmolojik sözlüklerde bulmak da olası gözükmüyor: Şemsettin Sami ve Devellioğlu sözcüklerinde, Arapça kaf harfı ile yazılan, çoğulu “kulel” (ش) olarak verilen kule/kulle (ﷱ) sözcüğünün bir Arapça kökten geldiği ve asıl anlamının “zirve, doruk” olduğu belirtilir.(19) Sevan Nişanyan’ın etimolojik sözlüğünde ise, bu sözcüğün yükseltmek ve kaldırmak anlamına gelen “qall” mastarından türediği belirtilir.(20) H. Wehr’in Arapça sözlügünde, “kulat” sözcüğünün karşılığı gene zirve olarak verilmişse de çoğulu “kıla” ya da “kulu” olarak gösterilmiştir.(21) Yunanistan’daki ortaçağ kuleleri üzerinde çalışmaları olan P. Lock ise, Yunan dilinin bir etimolojik sözlüğüne dayanarak “kulla” sozcüğünün “gözetleme yeri” anlamına gelen Latince “cula” sözcüğünden türediğini yazar.(22) Yunan dilindeki “pyrgos/πüρyος” sözcüğü, hem askeri amaçlı bir yapıyı hem de malikânelerin içinde tek başına duran bir yapıyı göstermek için kullanıldığı gibi, günümüz dilinde “kule, şato ya da kırevi” anlamlarıyla yer almıştır.(23) Schuchhardt’a göre, Yunan dilindeki “pyrgos” sözcüğü, kule şeklindeki yapılan gösteren genel bir terimdir ve bu terimin ‘tahkimat’olan ikinci anlamını karşılamak için “frurion/φροvρıοv” diye bir sözcük daha kullanılmaktadır.(24) Kretschmer, Got dilindeki “baurg” ya da Almancanın “burg” terimlerini çağrıştırdığı için bu sözcüğün Germanik kökenli olabileceği ve Yunan diline Balkan dillerinden biri aracılığıyla –mesela Makedonca’daki “pırg”– geçmiş olacağı konusunda tahmin yürütmüştür; Kretschmer, ayrıca, terimin etimolojik kökeninin Hitit dilinde “yüksek" anlamına gelen “parku” sözcüğüne kadar uzanabileceğini varsaymışsa da bu sava karşı çıkanlar olmuştur.(25) Buna karşılık, Schuchhardt pyrgos teriminin kökenini Sanskritçedeki “purî-pura” sözcüğüne bağlar, bundan Makedon dilinde “birgos,” Latincede “burgus,” orta Almancada “burg,” İngilizcede “borough,” İtalyancada “borgo” ve Fransızcada “bourg” sözcüklerinin türediğini öne sürer.(26) Kuzey Afrika’da rastlanan bir yapı tipi, bir avlunun ortasında duran köşeli bir ev şeklindedir ve bunlara, “burgus” sözcüğünden galat ederek “burc” denmektedir.(27) Vayakokos ise pyrgos sözcüğünün Yunan dilinde Homeros’tan beri kullanıldığını savunur.(28)

Sözcüğün taşıdığı anlamların, bazı genişlemelerle Bizans döneminde korunduğunu görüyoruz: bu dönemde pyrgos sözcüğü manastır külliyelerindeki ana kuleyi tanımlar ama aynı zamanda hem kırsal kesimde hem de şehir ortamında yer alan muhkem ikametgâhları da ifade eder.(29) Buradan, Bizans döneminde “pyrgos” teriminin kullanım alam ile Osmanlı dönemindeki “kule/kulle/ﷱ” teriminin kullanımı arasında mutlak değilse de bir denkliğin söz konusu olduğu, ikisi arasında göze batar bir kullanım farkından söz edilemeyeceği anlaşılıyor. 5 Wallace E. MacLeod, “Kriveri and Thermisi,” Hesperia 31, 391-392.

Düstumâme-i Enveri için bkz. I. Mélikoff, Le Destan d’Umur Paşa, Paris 1954, 114, mısralar 20001-20004.

7 Aşikpaşazâde, Tevârih-i Âl-i Osman, (yay. N. Atsiz, 2000), 113 380-1.

Oruç Bey Tarihi (tarihsiz Tercüman baskısı), 38’den aktaran Heath Lowry, The Shaping of the Ottoman Balkans (1350-1550), Bahçeşehir Üniv. Yay, İstanbul 2008, 18 vd. 1331’de V. İoannis Kantakuzenos tarafından hazine binası ve sığınak olarak inşa ettirilen, İlbeğ tarafından zaptedildikten sonra inşa ettirilen güney tarafındaki daha küçük bir ikinci kuleyle irtibatlandırılan bu yapı için bkz. M. Korres-Ch. Bakırtzis, “Pythion,” Secular Medieval Architecture in the Balkans (1300-1500) and its preservation, yay. Slobodan Curcic – Evangelia Hadjitryphonos, Selanik, 1997, 158-9, Resim 1-11.

9 Robert Dankoff, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Okuma Sözlüğü, çev. S. Tezcan, YKY, İstanbul 2008, 196.

10 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, 3. Kitap, yay. S. Ali Kahraman-Y. Dağlı, İstanbul 1999, 172.

11 Seyahatnâme, 5. Kitap, yay. S. A. Kahraman, Y. Dağlı, İbrahim Sezgin, İstanbul 2001, 160.

12 Tursun Bey, Târîh-i Ebü’l-Feth, Mertol Tulum (ed.), İstanbul 1977, 73.

13 A.e. 44.

14 V. L. Ménage, “Edirneli Ruhi’ye atfedilen Osmanlı tarihinden iki parça,” Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan, Ankara 1976, 323-326.

15 Tuncer Baykara, Kız Kulesi, Efsaneden tarihi gerçeğe, Ankara 2004, 92.

16 E. Rıza-Th. Kamberi, “Les ‘kullas’ du village de Goranxi,” Monumentet, 3, 1972-43; ve E. Rıza – P. Thomo, “Albanie,” L’Architecture traditionnelle des pays balkaniques, Melissa Yay, Atina (tarihsiz), 19-82 ve N. Moutsopoulos, “Grèce,” L’architecture traditionnelle..., 381.

17 E. Riza-P. Thomo, “Albanie,” L’architecture traditionnelle..., 70.

18 Vayakopoulos, (‘AA.B.124), 55. Anna Komnena’da yabancı sözcük kullanımı konusunu işleyen Georgina Buckler’e bakılırsa, Alexias’ta (XI.5, 320, XI. 11, 339 ve VII. 1) geçen bu terim Du Cange’ın sandığı gibi Latince cullis sözcüğünden değil, Arapça kal’a sözcüğünden türemiştir: Anna Comnena. A Study by G.Buckler, Oxford 1929 tarihli yayının özel basımı, Oxford 2000, 486. Ayrıca bkz. Lexikon zur byzantinischen Gräzität, besonders des 9.-12. Jhdts, yay. E. Trapp ve bşk., Viyana 1994, 872: “Γουλλά” maddesi.

19 Şemseddin Sami, Kâmûs-i Türkî, (10. baskı), Çağrı Yay., İstanbul 2001, 1080; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 1980, 630.

20 Nişan Sevanyan, Sözlerin Soyağacı, Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, (2. basım), İstanbul 2003, Bu sözcük, İ. Z. Eyüboğlu’nun etimoloji sözlüğünde yer almaz: bkz. Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, (genişletilmiş 4. basım), İstanbul 1998.

21 H. Wehr, A Dictionnary of Modern Written Arabic, Genişletilmiş 4. basım, (Yay. E.J. Cowan), Wiesbaden 1979.

22 Neoelliniko Etimologiko kai Erminevtiko Lexiko, (yay. A. Floros), Atina 1980, 282’den aktaran P. Lock, “The Frankish Tower on the Acropolis of Athens: the Photography of William G. Stillman,” Ann. Br. Sch. Athens, 82, 1982, 133 ve not 12.

23 Pierre Chantraine, Dictionnaire étymologique de la langue grecque-Histoire des mots, Paris (Klincksieck), 1977, c. III, 958.

24 Carl Schuchhardt, Die Burg im Wandel der Weltgeschichte, Potsdam, 1931, 1-5. Aslında frurios terimi pyrgos’a göre daha büyük olan kuruluşlar için kullanılır.

25 Kretschmer, “Nordische Lehnwörter in Altgriechischen,” Glotta, XXII, 100 vd.’den aktaran D.W.S. Hunt, “Feudal survivals in Ionia,” Journal of Hellenic Studies, LXVII, 1947, 71 vd.

26 C. Schuchhardt, Die Burg im Wandel der Weltgeschichte, Potsdam 1931, I.

27 Arif Müfit (Mansel), Stockwerkbau der Griechen und Römer, İstanbuler Forschungen, Berlin-Leipzig 1932.

28 Dikaios V. Vayakakos, “Les forteresses et les tours les plus considérables en Laconie de l’époque de la domination franque jusqu’à nos jours,” Actes de la réunion scientifique de l’Institut international des châteaux historiques, Atina (25-29.4.1968), 115.

29 Oxford Dictionary of Byzantium, yay. A.P. Kazhdan, New York-Oxford 1991, c. III, 1761.


213 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page