Tek minareli küçük bir camidir Burgazada Camisi. İçeri atılan ilk adımda bu sevimli caminin sıcak görünümü ve pencerelerinden gözüken huzur dolu manzara insanı büyüler. En güzeli de inşası sırasında tüm Burgazada halkının katkıda bulunmasıdır. Yarım kalan inşaatına çare aranırken Burgazadalı Rum kalfalardan Angelos'un gönüllü olarak inşaatı bitirmesi de cabası. Farklı kaynaklardan derlediğim bu yazının bir sonraki ziyaretinizde veya vapurla önünden geçerken güzel bir kılavuz olması dileğiyle.
İstanbul Ansiklopedisi Reşad Ekrem Koçu Burgaz Adası Camii 1963, s.3140-3141
Bu madde Hakkı Göktürk tarafından yazılmıştır.
Adanın doğu yamacında, gaayet dik bir sed üstündedir; bu adanın ilk camii olup, 1953 yılında, İstanbulun beşyüzüncü fetih yılında inşâ edilmişdir, Burgaz Adası tam beş asır camisiz bir ada ve köy ola gelmişdi. Yerini İstanbul Belediyesi vermiş, inşâ masrafına halk yardım etmiş ve binâyı da yüksek mimar Burhan Ongun yapmışdır.
Bir beton yapıdır; garibdir ki önce minâre inşâ edilmiş, mâbed sonradan yapılmış, bu yüzden olacak, azıcık karışıkca bir plâna sahibdir. Asıl ibâdet sahnı, sekiz köşeli olup bir büyük ve yüksek kubbe ile örtülmüşdür; minâre ile sahn arasını doldurmak için üçgen şeklinde bir taşlık ve mustatil şeklinde bir son cemaat yeri eklenmişdir; bu iki parça binanın plânında birer yama gibi durmaktadır.
Sokakdan iki kanadlı ve camlı bir kapudan üçgen şeklindeki taşlığa girilir. Solda minâre kapusu, karşıda son cemaat yerine açılan bir kapu, sağ tarafda da camiin ibâdet sahnına açılan kapusu vardır.
Son cemaat yeri ile ibadet sahnı arasında da gaayet geniş bir geçid vardır. Dört küçük pencere ile aydınlatılmış olan son cemaat yerinden dar ve îvicaclı bir taş merdivenle üst kat kadınlar mahfiline çıkılır.
Taşlıkdan sahna girildiğine göre tam karşıda mihrab vardır. Sekiz köşeli binânın sağ orta duvarının içinde beşik kubbeli küçük bir niş, onun tam karşısında da bir mahfil vardır; mihrab, niş ve bu mahfil duvarlardan dışarıya altışar köşeli birer çıkıntı yapar. Sahnın taşlıkdan giriş kapusu ile mahfil arasında kalan duvar ise, geniş bir tâk hâlinde son cemaat yerine açık bırakılmışdır; heyeti umûmiyesi ile herhalde hem basit, hem de muğlak bir plândır.
Sahnda altda mahfilde 1 küçük pencere, üç duvarda birer büyük pencere, üstde 8 kemerli pencere, kubbe kasnağında da fırdolayı 24 alçı çerçeveli pencere, ki sahn cem’an 36 pencere ile aydınlatılmışdır. Bunlardan mahfil penceresinin, ve mahfil ile mihrab arasında kalan duvardaki pencerenin denize, Kaşık Adasına ve Heybeli Adaya nezâreti fevkalâdedir. Aydınlık, dilküşâ bir camiidir. Zemini yeni ve tertemiz halı ve kilimlerle tefrîş edilmiş, kubbeye de güzel bir âvîze asılmışdır. 1962 yılı kurban bayramının ikinci günü ikindi namazında bir imam efendi, bir müezzin delikanlı, bir de nûri iman ile güzelleşmiş bir bahriye neferi vardı.
Sokakdan düz ayak girildiği halde, cami, sed üstünde olduğu için, sedden yana fevkaanidir, altında imam ve müezzin meşrûtaları bulunmaktadır.
Minare, ilk müteşebbis heyetden Mehmed Özyelkenci (başka bir yazıda hikayesini paylaşacağım) tarafından yaptırılmış, minberi de ayni zât koymuşdur. Elektrik tesisatını Hıfzı Örnekal yaptırmışdır, bu zât da ayrıca âvîzeyi almış ve zemini halı ve kilimlerle döşemişdir. Alt taşlıkda abdest muslukları da demir tüccarı Arslan Sümer’in hayır eseridir. Camiin inşâ masraflarına Burgaz Adasının gayri müslim halkı da iştirâk etmişdir. Sahnın sağ duvarı üzerine konmuş bir mâdenî plâkda camiin yapılmasına ilk teşebbüse girişenlerin isimleri yazılıdır ki şu zatlerdir: “Hıfzı Örnekal, İzzeddin Feray, Zühdü Tüker, Mehmed Özyelkenci, Mehmed Kocakırbaşı”, ayni plânda ayrıca şu satırlar yazılıdır: “Mimarı: Y. Mimar Burhan Ongun; Ustabaşı: Mustafa Topçu. 1953”.
Abdest musluklarının beton su hazînesi 10 ton su alır; suyu, aşağıda, deniz kenarında metruk bir ayazmadan motorla çekilmektedir.
Camide, altda bir gasilhâne yapılmış, fakat musalla taşı konmamışdır. Burgaz Adasında cenâze namazı kabristanda kılınır.
Adalar'da Tanrı'nın Evleri - Hasan Kuruyazıcı s.44-47
Burgazada Camisi adanın epeyce dik inen doğu yamacında, kıyıya yakın bir noktada yer alır. İnşa edilirken camiyi oturtmak için arazide setler yapılmıştır. Bütünü küçük olmakla birlikte gerek ana kitle, gerekse minare Osmanlı klasik dönem camilerinin dengeli oranlarını taşır. Caminin avlusu yoktur, kapalı son cemaat yerine doğrudan yoldan girilir. Buradan hem ibadet mekânına (harim) geçilir hem de bir merdivenle kadınlar mahfiline çıkılır. Cami harimi düzgün sekizgen planlıdır. Kubbeyi taşıyan sekizgen kasnak doğrudan beden duvarlarına oturduğu için tromp ya da pandantif gibi geçiş elemanları kullanılmasına gerek kalmamıştır. Pencerelerin alt hizasına kadar bütün duvarlar, mihrap, minber ve kadınlar
mahfilini oluşturan balkonun parapet duvarı özel yapım çinilerle kaplıdır. Bunlarda egemen olan turkuaz rengi ve örnek alınan 16. yy Osmanlı çini motifleri harime çok canlı, bir o kadar da uhrevi bir görünüm verir. Cenaze namazları, yoldan daha aşağı kotta bulunduğu için divenle inilen küçük bir terasta kılınır.
Caminin mimarı Burhan Arif Ongun'dur (1902-1980). 1953'te yapılan caminin inşaatıyla ilgili şöyle bir hikâye anlatılır: İnşaatı yürüten kalfa, para kazanamadığını ileri sürerek işi yarım bırakır. Cami İstanbul'un fethinin 500. yıl dönümüne yetiştirilmek istendiği için çare aranırken Adalı Rum kalfalardan biri gönüllü olarak inşaatı bitirmeye talip olur (başka bir yazıda hikayesini paylaşacağım) ve camiyi zamanında tamamlayarak teslim eder.
Camilerin ayrılmaz bir parçası, ibadet mekânında kubbe kasnağının altı hizasına eşit aralıklarla yerleştirilmiş altı tane büyük yazı levhasıdır. Bunların iki tanesi Allah ve Muhammed'e ayrılır. Geri kalan dört
tanesinin üstünde ise ilk dört halife olan Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'nin adları yer alır. Hepsinde değilse de pek çok camide Hz. Peygamber'in torunları, Hz. Ali'nin oğulları Hasan ve Hüseyin'in adını taşıyan levhalar da bulunur. Bu adlar ünlü hattatlar tarafından geleneksel hat sanatının en güzel örnekleri olarak ve Arap harfleriyle yazılır. Levhalar bazı camilerde dışarıda hazırlanıp duvara asılır, bazı camilerde boya ile sıvanın üstüne yazılır, bazılarında da özel çini olarak yapılıp yerlerine konur.
Adalar Binalar Mimarlar - Hasan Kuruyazıcı s.74-75
Burhan Arif Ongun (1902-1980)
İstanbul'da doğdu. 1928'de Güzel Sanatlar Akademisi'nden (bugün MSGSA) mezun oldu ve devlet bursuyla Paris'e giderek Şehircilik Enstitüsü'nde (Institut d'Urbanisme) okudu. Bu arada dönemin ünlü mimarları Le Corbusier ve Auguste Perret'nin atölyelerinde çalıştı. 1931'de geri döndü ve mecburi hizmetini Nafia Vekâleti (Bayındırlık Bakanlığı) Şehircilik Bürosu'nda yaptı. Daha sonra İskân İşleri Umum Müfettişliği görevine getirildi. İstanbul Belediyesi danışman mimarlığından emekli oldu. İstanbul'da öldü. Daha çok asıl uzmanlık alanı olan kent planlama alanında çalışmış, yazdığı çok sayıdaki makaleyi "ürbanist mimar" olarak imzalamıştır.
Comments