top of page
  • Yazarın fotoğrafıYaman

Orhan Aydın Arşivi & Yanko Mataka

Güncelleme tarihi: 7 Mar 2022

Bu yazının hikayesi Orhan Aydın'ın facebook üzerinden paylaştığı Burgazada'nın meşhur simalarından savaş gazisi Yanko Mataka'nın fotoğrafı ile başlıyor.


Orhan Aydın'ın paylaşımı.1927 Burgaz, soldan sağa ayaktakiler: Maria ve Vasiliki Oturanlar: Yanko ve Elli (Emel)

Orhan Bey'e hemen cevap yazıyorum, özelden mesaj atıyorum ama nafile bir türlü ulaşamıyorum. İnternet üzerinden yaptığım araştırmada iş hayatı nedeniyle Eskişehir'de yaşadığını öğreniyorum. Websitesini http://www.orhanaydin.info/biyografi.html, yazdığı kitapları ve makaleleri inceliyorum ama iletişim sağlayacak bir kanal bir türlü bulamıyorum. Sonunda fabrika üzerinden ulaşmayı deniyorum. Bir kaç denemede sekterleri aşmakta zorlansam da sonunda derdimi izah ediyorum ve akşamüstü Orhan Bey geri dönüş sağlıyor.


Faytonda sefası. Arkada oturan Yanko Mataka.

Orhan Aydın ile telefon görüşmelerimiz


Orhan Bey eski bir İstanbullu. Annesi Avusturya ve Arnavut asıllı, babası Türk. Çocukluğu bütün yakınlarıyla beraber Beylerbeyi'nde geçiyor. İşi nedeniyle Eskişehir'de yaşıyor. Annesinin akrabalarının çoğu zamanında Burgazada'da oturuyor. Anneannesinin Beylerbeyi'ndeki evinde bu fotoğrafları buluyorlar. Yanko Mataka ve fotoğraftaki diğer şahıslar anneannesinin akrabaları, komşuları, ahbapları veya tanıdıkları olabilir. Dört kez olmak üzere toplamda üç saate yakın telefon görüşmesi yapıyoruz. Tadına doyamıyorum muhabbetin. Burada maalesef sadece Burgazada ile ilgili olanları aktaracağım.


Burgazada Çayırlarından çekilmiş bir fotoğraf. Arka yüzünde aile fotoğrafı yazıyor.

Önce anne tarafı ile başlayalım. 1800'lü yıllara gidiyoruz. Anneannesinin annesi Katolik ve Avusturya kökenli bir aileye mensup, Bavyera kralı I. Ludwig'in ikinci oğlu I.Yunanistan Kralı Otto'nun doktorunun kızı. İsmi Elke ama Anika olarak da çağırılıyor ailede. Elke, saraya esans imalatı yapan Ortodoks ve Arnavut asıllı Anton Kehaya (aileye işaret eden isim Kahya anlamında) Kuçoyanopulos ile saray ziyaretleri esnasından tanışıp evleniyor. Anton Yunanistan'ın Patras şehrinden. Mora Yarımadası veya Peloponez bölgesindeki bu şehir hem esans imalatı hem de çekirdeksiz kuru üzümü ile ünlü. Bir rivayete göre İngilizlerin meşhur 5 çayında tükettikleri üzümlü kekler yüzünden tüm kolonilerden vazgeçebilecekleri ama Patras üzümünden vazgeçemeyecekleri söylenirmiş. Elke ve Anton'un, Vasiliki (Vaso olarak da anılıyor) adında bir kızları oluyor. Vaso tek başına İstanbul'u ziyarete geliyor ve Samatya semtine yerleşiyor. Orhan Bey'in anneannesi ve dedesi Mehmet İskender Celasun bu dönemde tanışıyor. Mehmet İskender, 1920 İstanbul Hukuk mezunu yüksek bir bürokrat. Koca mustafapaşalı aristokrat bir aileden. Babası Muhammet Muhittin 1925 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk tarikatlarından olan Sümbili tarikatının şeyhi (II.Beyazıt zamanındaki Halvetiyye tarikatının Sünbüliyye kolunun kurucusu Sümbili Sinan'dan geliyor). Bu evlilikten 1916 yılında Orhan Aydın'ın annesi Elli (daha sonra Emel oluyor) doğuyor.


Vaso & Mehmet İskender & Elli (Emel)


1922 yılına evlilikleri sonra eriyor. Çanakkale gazisi olan Mehmet İskender, 1922'de Kurtuluş Savaşı sırasında İttihat Terakki'nin karakol örgütlerinde militan olarak direnişe katılıyor. Teşkilat-ı Mahsusa'ya da mensup olma ihtimali var. Diğer tarafta Sümbili şeyhine gelin gelmiş Vasiliki. Dönemin koşullarına bakınca yürütmesi zor bir evlilik olmuş olabilir. Boşanmanın ardından Vaso Beylerbeyi'nde yanında kaldığı ve yardımcı olduğu ailenin nüfusuna geçip Hidayet ismini alıyor. Cumhuriyet öncesi böyle bir değişimin olması da gayet normal. Patras'dan Samatya'ya ordan Beylerbeyine uzanan Vasiliki Kuçoyanopulos'un hikayesine Burgazadalı kuzenleri Olimpia ve Maria ile devam etmeden önce önemli bir bilgiyi aktarmak istiyorum. Orhan Bey'den öğrendiğime göre ''pulos'' ile biten soyadları Penelopez yani Mora Yarımadası'ndan gelen aileleri temsil edermiş.


Soldaki fotoğrafta elinde çiçek tutan Elli (Emel) Maria & Olimpia, sağdaki fotoğrafta oturan Vaso, diğeri bilinmiyor.


Orhan Bey bundan yıllar önce anneannesinin izini araştırmak için geldiği Burgazadası'nda zamanın Zangoçu Ketti Hanım'dan Maria ve Olimpia'nın babalarının Burgazada Papazı olduğunu öğreniyor. Arşivimdeki 1939-1940 yıllarına ait belgelerde Burgazadası Ayayorgi Manastırı Baş Rahibi Konstatinos Baykopulos olarak gözüküyor. Kuzen olmaları ve pulos soyadı ile ilgili bilgileri birleştirdiğimde Vaso'nun kuzenleri Maria ve Olimpia'nın babalarının Konstantinos Paykopulos olma ihtimali var. Zangoç Ketti Hanım'dan evlerinin lokaysonunu (Aya Yani Kilise'sinden Sait Faik'in evine doğru köşede bir yapı olduğunu hayal meyal hatırlıyor) ve maalesef 6-7 Eylül olayları ile beraber Maria ve Olimpia kardeşlerin Burgazada'yı terkettiğini öğreniyor (Babalarından emin değiliz).


Burgazada Ayayorgi Manastırı Baş Rahibi Konstantinos Paykopulos ile ilgili belgeler



Yanko Mataka


Peki Yanko Mataka'nın aile ile ilişkisi neydi? Orhan Bey akrabaları olduğunu tahmin ediyor (Yazınıın sonunda ilişki çözülüyor). Ayrıca bir çok kaynakta Çanakkale gazisi olduğu belirtilen Yanko'nun nasıl topal kaldığının hikayesini dinlerken farklı bir bilgi çıkıyor karşımıza. Enver Paşa'nın ordusunda doğu cephesine gidiyor ve bacaklarının soğuğa yenik düşmesi sonucunda topal kalıyor.


Yanko Mataka'yı kaynaklardan tanımaya devam ediyoruz. Orhan Türker'in Antigoni'den Burgaz'a eserinde Yanko Mataka'nın tuhafiyeci ve aktar dükkanının ada çarşısınıda hareketlendiren dükkanlardan olduğu, binbir çeşit ıvır zıvırın özellikle çocukların dikkatini çektiği ve Yunanca gazete ve dergiler de satıldığı belirtiliyor.


Sevgili Bercuhi Berberyan'ın Burgazada Sevgilim kitabında ise bir bölüme konu olmuş Yanko:


Yanko Mataka, nam-ı diğer Topal Yanko anmadan geçilemeyecek bir adamdı. Her çocuk günde birkaç kez mutlaka Yanko'ya uğrardı. İskelenin tam karşısındaki derme çatma görünen eski tahta evin altında, derme çatma avuç içi kadar bir dükkânı vardı. Ay... Dükkanın kendine has o garip kokusu geliverdi yine burnuma...


Herşeyci'ydi Yanko. Birbiriyle hiç ilgisi olmayan bir yığın şey satardı. Çiklet çikolata, hatta mumlu damla sakızı, bilumum tekel mal zemesi, kuruyemiş ve de lâstik top, balon, çın çin çember, topaç dahil, çocukları tepesine üşüştürecek çeşitli güzel oyuncaklar. Tuhafiye ve kırtasiye malzemeleri ve daha akla gelmeyecek bir dolu şey. Dedim ya... Herşeyci'ydi işte.


Nereye sığdırırdı onca şeyi? Nasıl sığdırırdı? Ön cephedeki tahta tezgâhın bir yanı menteşeliydi ve yukarı doğru, bar tezgâhı gibi açılır kapanırdı. Arada bir oturduğu yerden kalkıp dışarıya çıkması gerekirdi, dükkânın dışında sağdan soldan sallanan şeyleri satmak için. Topal bacağı gıcırtılı "çak çak" diye bir metal sesi çıkarırdı yürürken. O yaşta ne bilirdik biz Yanko'nun, madalyaları bile olan bir savaş gazisi olduğunu... O bizim için yalnızca Topal Yanko'ydu işte.


Bir liraya bir dolu şey aldıktan sonra, eğer beş kuruş artarsa leblebi veya ayçiçeği çekirdeği, yüz para artarsa ya kuru lokum veya kara reglis şekeri alırdık.


Yanko'nun "Yuz paralik da kuru lukum vereyim?" veya "Rakes istersin?" (reglis anlamında) diyen sesi hâlâ kulaklarımda. Reglis şekeri iki yanından bükülmüş jelatine sarılı, ağızda eridikçe jöle gibi yumuşayan, yumuşadıkça rengi mora çalan minik haplar şeklinde siyah bir şekerdi. Anason kokardı, sivri bir tadı vardı ve dilimizi boyardı. Anason kokusundan "rakı şekeri" denirdi, ki Yanko'nun dilinde "rakes" olmuştu.


Kuru lokum da, pudra şekerli una bulanmış yerken dişimize yapışan, hani neredeyse takma dişi yerinden sökecek kadar ve kupkuru bir lokum türüydü. İlle de külâh şeklinde kâğıtlara konurdu.


Yolda yürürken, ağzı dili, dudakları simsiyah olmuş, veya bem beyaz una bulanmış bir çocuğa rastladın mı, Yanko'ya uğramış demekti.


Yanko öğle uykusunda olduğunda dükkâna karısı tombul memeli 'Kirya' (madam) Korneliya bakardı. Ondan alışveriş edebilmek için biraz Rumca bilmek gerekti, çünkü ya Türkçe bilmez, ya da ısrarla konuşmazdı.


Aile ile ilgili bağlantısını çözmek adına Akillas Millas'ın Antigoni kitabını inceliyorum ama Yunanca olduğu için çeviride zorlanıyorum. İmdadıma Halim Bulutoğlu yetişiyor ve büyük bir jest yaparak Adalı Yayınları'ndan çok yakında genişletilmiş Türkçe edisyonu çıkacak kitabın Yango Mataka bölümünü bizlere iletiyor.


Akillas Millas'ın Burgazada kitabında Yango Mataka üzerine:


Çarşıya iskele tarafından girince hemen başında, Suvacoğlu’nun yalı köşkü yerine Grigoraki Hidiroğlu’nun eklektik tarzdaki ikiz köşkünün hemen yanında, ahşap, iki katlı, kapı üstü camekanlı ve neredeyse sokağa değecek gibi bir cumbası olan Eleni Gaitanaki’ye ait klasik iki katlı ahşap ada evi vardı. Bu evin altında savaş malulü Yango Mataka’nın aktar dükkanı bulunuyordu. Yango Mataka (1900-1973) adanın eski ve sayılı ailelerinden biri olan çorbacı Kostara Mataka’nın oğlu ve o günlerin Burgaz’ında sevilen sayılan, ünü tartışılmaz bir siması idi.


1940 Yanko Mataka Burgazadası'ndaki meşhur aktarının önünde. Akillas Millas Antigoni s.287

İskelenin hemen hemen tam karşısında ve çarşının girişinde, tüm hareketliliğin olduğu bir yerdeki bu alçak tavanlı dükkanda aklınıza ne gelirse bulabilirdiniz: Her türlü sigara, tütün, kibrit, günlük gazete ve mecmua, çeşit şaraplar, biralar, hatta çikolata, ciklet ve şekerlemeler... sıra sıra dizilmiş cam kavanozlar içinde akide şekerleri, nane şekerleri ve tıkıştırılmış kuru lokumlar... Çeşitli kuru yemişler, leblebi, fıstık, ay çekirdeği, kabak çekirdeği. Vitrinlerinde ve raflarında üst üste dizilmiş bir sürü küçüklü büyüklü kutu ve cam kavanozlar içinde, bitmez tükenmez çekmecelerinde dünyanın binbir türlü malı vardı: basit balıkçı araç gereçleri, en incesinden en kalınına kadar olta iğneleri, at kuyruğundan yapılmış misinalar, çapariler, fırıldaklar, irili ufaklı zokalarla olta ağırlıkları, kopçalar, çengelli iğneler, dikiş iğneleri, düğmeler, kurdeleler, iplikler, çoraplar, danteller, banyo terlikleri hatta bedeninize göre bulabileceğiniz sütyenler! «Aleko Kelaiditis dükkanın önünden her geçişinde “bunlar dolu mu boş mu satılıyor” diye takılır dalga geçerdi. Her zaman keyifli olan Yango Mataka ise kahkahalarla gülerdi. Her zaman iyimser ve dinamik olan bu adam, her iki bacağını, genç bir delikanlı olduğu yirmili yaşlarda harpte kaybetmesine rağmen yaşama bağlılığını ve neşesini yitirmedi. O harp günlerinde amele taburlarındaydı. Karakışta üst üste insanların tıkıştırıldığı üstü açık vagonlarla sıfırın altında 30 derece olan Erzurum’un soğuğunda taş kırmaya gönderilmişti. İnsanların donarak öldüğü o günlerde, Yango’nun ayakları da donmuş, doktor dizlerinden kesmek zorunda kalmıştı. Yango hiç yılmadı, hiç gocunmadı, adasına döndü, iki kaba tahta bacak sayesinde ayağa kalktı yürüyebildi, Erenköylü Kornilia Kehaya ile evlenerek güzel bir aile kurdu, kızını büyüttü, torunlarını sevdi. Yango Mataka 45 yıl boyunca hiç neşesini kaybetmeden, Gaitanakena’nın evinin altındaki mütevazı dükkanının kapı gibi açılan cam tezgahının önünde her sabah müşterilerini keyifle, güler yüzle karşılar, herkesle selamlaşır, tezgahının üzerine uzanmış O’nun için birer “küçük prenses” olan kedileri Piçuna ve Çiça ile bu küçücük mutlu krallığını paylaşırdı.

Akillas Millas'ın Burgazada Çarşısı çizimi. 10 numara Yanko Mataka'nın aktarı. Akillas Millas Antigoni s.289

Akillas Millas'ın aktardığı tarihi bilgilerin ışığında Orhan Aydın'ın anneannesinin babası Arnavut asıllı Anton Kehaya Kuçoyanopulos'un, Burgazada'nın sevilen aktarı Yanko Mataka'nın eşi Kornilia Kehaya ile aynı aile adı taşıdığını öğrenerek akrabalıklarını çözmüş oluyoruz. Ayrıca, Akillas Millas'ın o muhteşem çizimleri ile Yanko'nun dükkanının tam lokasyonunu öğreniyoruz. Günümüzde Adalar Bizim marketin bulunduğu yer.


Burgazadalı bir piyano


Levanten bir ailenin sahibi olduğu Osmanlı döneminin Beyoğlu, Pera No: 343'deki meşhur müzik mağazası, nota yayıncısı ve ''Padişahın Müzik Malzemeleri Tedarikçisi'' A.Comendinger tarafından yurtiçinde üretilen bir piyanonun hikayesine geçiyorum. Orhan Aydın 6-7 yaşlarında piyano eğitimine başlıyor. Burgazadalı ailede piyanonun en genç nesile aktarılması yönünde bir gelenek var. Olimpia ve Maria kardeşlerin piyanosu Burgazada'dan hareketle Kadıköy iskelesi üzerinden Beylerbeyi'ne ulaştırılıyor ve adet yerini buluyor. Fotoğraftaki piyanonun sırasıyla Pera, Burgazada ve Beylerbeyi olarak devam eden yolculuğu iş sebebiyle taşındığı Eskişehirde şimdilik son buluyor. Kimbilir belki bir gün adaya geri döner ve bize bu yolculuğu bestesini seslendirir.



Orhan Aydın Kitapları


Orhan Bey'in yazdığı kitapları okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Çok açık ve güçlü bir anlatımı var. Özellikle anneannesi Vasiliki Kuçoyanopulos/Hidayet Durbak'ın Beylerbeyi semtinde Eskiçınar sokakta geçen hayatından kesitler olan ve kitap ile aynı adı taşıyan Eskiçınar Sokak anlatısında, yukarda aktardılarımdan izler bulacaksınız. Bu anlatıda, Orhan Aydın'ın anneannesinin ilk kocası Mehmet İskender (Dedesi) yerine üçüncü kocasının adı Hulusi'yi göbek adı olarak aldığını öğrenirken, Üsküdar Belediyesi'nin Eskiçınar Sokak'taki çınar ağacını dibinden kestirmesini, yurtlarından kovulduktan sonra anneannesiyle elleri kalem tutabildiği sürece mektuplaşan Yorgo ve Aleksandra Papadopulu ailesini, kısacası değerlerini kaybeden bir semtin hikayesini üzülerek okuyacaksınız.



Bu arşivin ve anıların bize ulaşmasını sağlayan ve yayımlamama izin veren Orhan Aydın'a nezaketinden dolayı çok teşekkür ediyorum.


116 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Geziler

5 Lisan

bottom of page