top of page
  • Yazarın fotoğrafıYaman

Mülkiyeli Balıkçı (Alman) Muvakkar Orhon - Hrant Lusigyan & Sinağrit Baba Hikayesi

Güncelleme tarihi: 24 Nis 2020

Çeşitli kaynaklardan derlediğim Mülkiyeli Balıkçı (Alman) Muvakkar Orhon ve Hrant Lusigyan'ın hikayesi

Adalar Müzesi Adalarda İz Bırakanlar Sergisi (2010)

Ünlü cazcı Hrant Lusigyan ile Ayten Alpman 1961

Burgazada'nın Alman Lisesi ve Mülkiye mezunu balıkçısı Muvakkar Orhon'un balkonundan çarşıya müthiş bir klarnet melodisi dağıldı. Akşamın alaca karanlığına bürünen balkonda Muvakkar rakı kadehi elinde sürekli konuğu ünlü cazcı Hrant Lusigyan'ı dinliyordu. Hrant solosunu bitirdi ve kendisine özgü votka kokteyliyle dudaklarını ıslattı. Muvakkar, Mülkiye'yi bitirdikten sonra vergi müfettişliği yapmaya başlamıştı. Bir vergi kaçakçılığı olayını ortaya çıkardığında, kaçakçı ona rüşvet teklif edince Muvakkar adamı bir güzel dövdü. Ancak olay bu kadarla kalmadı, kaçakçının tuttuğu adamlar da kısa süre sonra Muvakkar'ı öldüresiye dövdüler. Müfettişlik işinin kendisine göre olmadığını anlayan Muvakkar bir balıkçı motoru aldı ve Burgazada'ya yerleşip profesyonel balıkçılığa başladı. Muvakkar'ın yakın dostu Hrant Lusigyan ise Beyoğlu'ndaki Hacopulos Pasajı'nda ablasıyla birlikte kanaviçe dükkanı işletir, geceleri de dönemin seçkin kulüplerinde otellerinde; Park Otel'de, Hilton'da, Tokatlıyan'da ve Taksim'in ünlü bohem kulübü Fuaye'de caz orkestralarıyla klarnet ve saksafon çalardı. Swing çağının Türkiye'deki önemli caz yıldızlarından biriydi. 6-7 Eylül olaylarında Lusigyan ve ablasının dükkanı da yakıldı. Artık yalnızca müzikle geçinmek zorundaydı. Popüler müziğin hızla yükseldiği 60'lı yılların ortalarında caz müziği eskisi kadar para kazandırmıyordu. Geçinmekte zorlanan klarnet ve saksafon üstadı, Burgazada'ya yakın dostu Muvakkar'ın yanına sığındı. Uzun yıllar aynı evi paylaştılar. Muvakkar'ın ölümünden sonra ortada kalan Lusigyan, adadaki bir kulübeye yerleşti. 1988'in soğuk bir kış gününde onu ziyaret edip hasta olduğunu gören dostu Demirci Hayko'nun yardımıyla Surp Pırgiç huzurevine yatırıldı, 1993 Kasımı’nda 75 yaşında hayata veda etti. Adanın Belediye hekimi Selahattin Savaşkan'ın eşi Melahat hanımla aşklarının tek pürüzü içki kaçamaklarıydı. Kaçamak arkadaşları Sait Faik Abasıyanık, Mülkiyeli balıkçı Muvakkar Orhon, Genco Erkal'ın babası Reşat bey (Daha sonra anlatılmak üzere bu hikayeyi burda bırakıyorum).

Orhan Özalp'ın anıları Muvakkar Orhan vardı mesela balıkçılıkta çok ileri aşırı giden bir arkadaş, ekstremist bir adamdı orkinos, kılıç büyük işlere girişirdi.

Fotoğraf: Sağ alt köşede Orhan Özalp. Solda oturan Bondi Kordova, sol yukarda Orhan Özalp’in kaptanı Basri, sağda Avukat Semih. Muvakkar Orhon'un kendisi bu fotoğrafta yoktur.

http://antigonimou.blogspot.com/2017/03/orhan-ozalp-n-burgaz-nilufer.html Bercuhi Berberyan (Tatiana) Burgazada Sevgilim, Adalı Yayınları (2010)

Ama nasıl kuruttuk Marmara'yı değil mi? Kimi gençler bu saydıklarımı tatmak bir yana, adını bile duymamış... hele pinanın dev bir midye olduğunu söylediğimde çok şaşırmıştı birkaçı. Oysa biz Muvakkar ahinin motoruyla Sivriada'ya midye yemeye her gittiğimizde az mı katardık ziyafetimize koca koca pinaları... Muvakkar Bey biı:e göre ağabey olacak yaşta değildi ama babam ona abi dediği için biz de öyle derdik. Kocaman, mavna tipi kamaralı bir teknesi vardı Muvakkar ahinin. Adı Hürriyet'ti. Gümbür gümbür yeri göğü inletirdi güçlü motorunun sesi. Ön tarafında ucu üçgen demirli bir uzantısı vardı teknenin. Orkinos ya da kılıçbalığı zıpkınlamak için kullanılırdı. İnanılmaz bir keyifti bizim için, o üçgen demire ayağımızı geçirip teknenin en ucuna sırayla oturma izni kopardıktan sonrası. Denizin üstünden uçarak geçiyormuş gibi hissederdik kendimizi. Bazı özel günlerde doluşurduk tekneye çoluk çocuk, doğru Sivri'ye.

Burgazada Lioness Kulübü'nün düzenlediği panelde konuşmacılardan Zeyyat Selimoğlu'nun konuşması (1984)

Adalar içinde Burgaz Adasını en sona bırakmamın önemli bir özelliği var. Öyle sanıyorum ki, bu toplantıyı gerçekleştiren ve şu sırada burada bulunan Burgazlı komşularımız, dile getirmek istediğim anıyı dinleyince Burgaz adasını en sona bırakmış olmamı haklı bulacaklardır. Burgaz'lıların övünç kaynağı Sait Faik'le ilgili bir anıdır bu. Ben Sait Faik'i yanlız öykülerinden tanıdım, kendisiyle tanışabilmiş değilim. Ama, Sait Faik'in yakın bir dostu benim liseden sınıf arkadaşımdır, o da eski bir Burgaz Adalı idi, adı da Muvakkar Orhon. Bundan bir kaç yıl önce yitirdiğimiz Muvakkar Orhon, balıkçılığa meraklı bir Burgaz'lıydı. Bir gün kendisiyle vapurda karşılaştım. O Burgaz'a inecek, ben de Heybeliada'ya gidiyordum. Laf döndü dolaştı, Burgaz'ın ünlü öykücüsü Sait Faik'e sıra geldi. Okumuş onlanlar bilirler. Sait Faik'in ''Sinağrit Baba'' başlıklı özgün bir öyküsü vardır. Kısaca özetlersek, denizin dibindeki koca bir sinağritin yukardan uzatılmış oltanın ucundaki zokayı yutmadan önce yukarı kayıktaki balıkçıları bir karakter incelemesinden geçirdiği bir öykü. Bu öyküden söz açılınca, Muvakkar Orhon benden yana dönüp:

-O hikayenin nasıl yazıldığını bilir misin? diye sordu.


Nereden bileceğim? Ama çok merak da ettim. Bir bakıma, sevdiğim bir öykünün öyküsü dile gelmiş olacaktı. Şimdi, bu ilginç anıyı Muvakkar Orhon'un ağzından anlatıyorum.


Sinağrit, D. Marcus Elieser Bloch 1785-1795, Hardvard Üniversitesi Kütüphanesi

-Bir gün bir arkadaşımla kayığı hazırladık, rıhtımdan ayrılıp sinağrite çıkmak üzereyiz. Tam ayrılıyoruz, Sait Faik çıkageldi. Nereye gittiğimizi sordu. Sinağrite çıkacağımızı söyleyince, tutturdu onu da alalım diye. Üç kişi birden balığa çıkmak olmaz. Oltalar karışır, dolanmalar olur, karışıklığın sonu gelmez bakarsın. ''Bak Sait dedik'' dedik, ''bunu sende bilirsin, üç kişi birarada olamayız, seni alamıyacağız.'' Biz rıhtımdan ayrılırken, kızdı, arkamızdan sunturlu bir küfürle bizi yolcu etti. O gün iki sinağrit yakaladık. Ama balık yiye yiye artık bıkmışız, gına gelmiş, iyisi mi dedim, arkadaşa, biz bu iki sinağriti bir lokantaya satıp o parayla kendimize güzel bir rakı masası kuralım, balığı olması, sıradan mezelerle! Gittik, iki sinağriti o günün parasıyla otuzbeş liraya sattık. Ardından güzel bir rakı da içtik. Birkaç gün  sonra rıhtımdayım. Baktım karşıdan Sait Faik geliyor. Beni görünce, geldi karşımda durdu. ''Eeh dedi, ''sinağri'te çıktığınız o gün ne yaptınız bakalım?'' ''İki büyükçe  yakaladık, bir lokantaya da çiftini otuzbeş liraya sattık'' dedim. Sait yüzüme bakıp bir güldü. ''Ben de'' dedi, ''siz beni beraber almayınca öfkemden doğru eve gidip, oturdum sinağritin hikayesini yazdım. Götürüp bir dergiye sattım hikayeyi. Ama sizin gibi otuzbeş liraya değil, tam elli liraya!''


Kazgan - Şıkışık Zamanlarda Çıkan Mizah Gazetesi (1948)


Kazgan, Mülkiyelilerin - senelerden beri, mukaddes bir emanet gibi, büyükten küçüğe, mezunda talebeye, devredilerek yaşatılan - mizah mecmuasıdır.


Bir Futbol Maçı hikayesi Muvakkar Orhon, birinci sömestrde yapılan bir futbol maçında talebeler takımındadır. Professörler takımından Fadil Hakkı'ya sol açık mevkiinde göz açtırmayıp, kendisine çok sertlik yapıyor. İkinci sömestrde ise Prof. Fadil Hakkı, ilk sömestrdeki hırsını almak maksadiyle olacak, Muvakkar'ı profesyonel bir tarzda sedyelik ediyor. Tavzih hikayesi Geçen sene, mazaret imtihanına kalan bir iki ayazcıyı bir odaya tıkmışlar terletip duruyorlardı. Bunlardan Arşak Orhon, başka çıkar yol olmadığını görünce cebinden koca bir palamut (!) çekip faaliyete girişti...Gözünden hiç bir şey kaçmayan açıkgöz (!) asistan aksak Dr. Cevat kopyaya hemen el koydu. Arşak Orhan da kopyanın üzerinden elini çekmediğinden, Dr.Cevat'ın zaferile neticelenen bir itişme oldu! Bütün hazirun kopyanın Arşak Orhan'a iadesi için yalvarmağa başladı. Burarada Alman Muvakkar o kendine has babacan tavrını takınarak: -Hadi hadi uzatmayın verin çocuğun kağıdını!.. Bir hayli kızan Dr.Cevat, Almana dönerek: -Muhterem beyefendi, siz karışmasanız nasıl olur? Alman hiç bozulmadan: -Efendim, benim adım Muhterem bey değil Muvakkar bey dedi. -!!! ??? Soğukkanlılık hikayesi Galatasaray basket maçının başlamasına beş dakika vardı. Oyuncular heyecandan titreşiyorlar bir yandan da hala ortada görünmeyen Alman Muvakkar'ı bekliyorlardı. Nihayet hazret çantasiyle soyunma odasına daldı. Kaptan Tevfik kendisine hakim olmıya çalışarak: -Anam nerelerde kaldın, haydi çabuk soyun, dedi. Alman cevaben: -Bana bak aga, ipek gömlekten mum lekesi çıkar mı? Tevfik son bir gayretle kendine hakim olarak: -Bilmiyorum dedi. Muvakkar bu sefer çocuklara döndü. -Allahınızı severseniz, bu gün bizim maçımız kiminle?  Çocuklar cevap veremediler, Zira bayılan kaptanlarını ayıltmaya çalışıyorlardı!... Mülkiyeliler Karikatürleri

Not: Kendisine ait bir fotoğraf bulamadım. Tanıyanlar belki hangi karikatürün ona ait olduğunun tespitinde bana yardımcı olur.  Teşekkürname Mezuniyet tezimi hazırlamakta bana geniş surette yardımlarda bulunan aziz dostum balıkçı Sarı Lefter'e, goygoycu kör Aleko'ya ve diğer reislere, Boğaz ve Ada civarında bilumum balıklara alenen teşekkür ederim. Muvakkar Orhon.



Mülkiye Mezunları Listesi (1860-2013)


 

Kapanışı Hrant Lusigyan’ın jubile konseri ile yapalım. Vorıs bak!*

*Ermenice kıçımı öp. Klarnet ustası Hrant Lusigyan’ın yaydığı özel bir kadeh kaldırma ritüeli, bir tür erotik şerefe! Buna göre, vorıs bak! denildikten sonra kadeh kaldırılıp dip kısmından öpülür, öyle içilir. Benzer bir anıştırma Amerikalılar arasında yaygındır. İngilizcede kadehleri devirmek anlamında kullanılan bottoms up! sözü, Türkçe popolar havaya! demektir. Popo ile kastedilen elbette kadehin dibidir.

112 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Geziler

5 Lisan

bottom of page