top of page
Yazarın fotoğrafıYaman

Adalı

Güncelleme tarihi: 26 May 2020

Gülper Refiğ'in 1988 Yazında Kevencioğlu Köşkü’nde yazdığı Kediciklerim kitabından Burgazadalı bir kedinin hikayesi. (Halit Refiğ’in teyzezadeleri Hüsnü ve Enver Uzunoğlu’nun sahip olduğu Kevencioğlu Köşkü 2003 yangınında yanmıştır).


Yazları Burgaz adasında birkaç ailenin paylaştığı eski bir konakta kalıyorduk. Garibe de iki yazdır bizimle birlikte adaya geliyordu. Konağın arka bahçesi oldukça geniş, incir, malta eriği, sakız ağacı, asmalar ve hanımelleri gibi çeşitli ağaçlarla doludur. Garibe bu bahçede çok mutlu oluyordu. Çünkü epey arkadaş edinme fırsatı buluyordu. 


Kışın uzun süre kapalı kalan mutfaklar, yazlıkçılarla birlikte şenlenmeye, hareketlenmeye başladığından, sekiz ayı açlıktan ölmeden atlatabilen şanslı ada kedileri kah lokantalardan, kah çöplerden, bazan açık mutfak pencerelerinden, her fırsattan yararlanarak sadece dört ay süren bir şölenden mümkün olduğu kadar bol pay kapmaya bakarlar. İyi kapıya dadananların ilikleri kanlanır, palazlanır, canlanırlar. Garibe yatağımızı paylaşmadığı geceler soluğu bahçenin arkasındaki çam ormanının kuytularında alıyordu. Akşamları deniz kenarında yürüyüşten dönerken o yönden gelen nazlı kedi çığlıkları duyardık.


Adalı

Yanımızda, dostumuz Ali Mansur'un bahçesinde güzel bir kedi, her yaz yavruluyordu. Mutfak kapısının arkasına yığılmış şömine odunlarının arasına gizlenip, ailece çöp karıştırıyorlar, imkan buldukça mutfağa sızıp hırsızlık yapmaya çalışıyorlardı. 83 yazındaki dört yavrusundan üçü tekir, dördüncüsü ise çok değişik bir kediydi. Siyah beyaz lekeler, vücudunda olağanüstü bir estetikle dağılmıştı. Çizgi film kahramanlarını andırıyordu. Ön ayaklarındaki beyazlık tozluk, arka ayaklarındaki de beyaz çizmeye benziyordu. Göğsünde bembeyaz önlüğü, burun ve ağzını simetrik bir şekilde ikiye bölen siyah beyaz ayrımı ile kendine mahsus hoş bir görünümü vardı. Yeşil gözlerindeki vahşi bakışlar ise insanı bu küçücük hayvan karşısında ihtiyalı olmaya sevk ediyordu. Öbür kardeşlerinden farklı kocaman tüylü kuyruğu, açken bile insanlara sırnaşmaması, onun adaya gelip gitmiş asil bir kedinin soyundan geldiğini düşündürüyordu. Arada bir bizim bahçeye de gelmeye başlayan bu kişilikli yavru ilgimizi çekmekteydi. Hatta arada bir bizim mutfağa kadar sızıp Garibe'nin yemeklerini hırsızlama yemesine göz yumuyorduk. Ama yanına yaklaşmamıza imkan yoktu. Bizi gördüğü anda ok gibi kendini bahçeye atıyordu.


Sonbahar gelince komşularımız kışlıklarına döndüler. Mutfaklarında ocak ve ışık söndü. Güzel duman anne yavrularını toplayıp bizim bahçeye yaşındı. Yakın çevrede olanlar için bizden başka umut kalmamıştı. Yavrular, anneleri tarafından usta birer hırsız olarak eğitilmişlerdi. Belli noktalardan bizim giriş çıkıştalarımızı kontrol edip, gözlerine kestirdikleri uygun anlarda, bir gölge gibi sessiz ve kıvrak, tahta merdivenlerden süzülüp mutfağa giriyorlar, Garibe'nin yemediği artıkları kaparak yıldırım hızıyla bahçeye kaçıyorlardı. Biz de aynı ihtiyatlılık içinde onları korkutmamak için, kendimizi göstermemeye çalışarak, onların büyük bir ciddiyet içinde gerçekleştirdikleri beslenme operasyonunu gizli gizli seyrediyor ve eğleniyorduk. 


Eylül sonunda Garibe'yi sepetine koyup şehre döndük. Okullar açılınca yazlıklarda kimse kalmamıştı. Bizim küçük ailenin gidecek başka bahçesi yoktu. Balıkçıların bulunduğu iskele oldukça ufaktı. Kuş ve kertenkele yakalamayı beceremeyen ada kedileri kışın açlıktan ölmeye mahkumdurlar. Adada kalan kedileri düşündükçe Cihangir'de huzurumuz kaçıyor; özellikle beyaz çizmeli yavru aklımızdan çıkmıyor. Bir ay sonra baktık böyle olmayacak, bütün kışı huzursuz geçirmektense hiç olmazsa birini kurtaralım dedik. Ani bir kararla Garibe'nin sepeti elimizde soluğu ada vapurunda aldık.


Gülper Refiğ'in Kediciklerim kitabının arka kapağı

Ada sessiz ve sakindi. Balıkçıların ağ boşalttıkları rıhtımda rengarenk kediler heyecanla bekleşiyorlardı. Bakkaldan kavurma et, beyaz peynir ve süt alıp eve çıktık. Bahçeden ayrılmamışlardı. Korkuyla kaçıştılar. Yerde bir gazetenin üstüne bıraktığımız yiyeceklere, uzaklaşmamızı bekleyip çılgın gibi saldırdılar. Ağızları yemekle dolu, kızgın kızgın birbirlerine homurdanıyorlardı. Mutfağa yiyecek koyup beklemeye başladık. Öbürleri sansar gibi sürüne sürüne yaklaşıp, ihtiyatla yemek kapıp gittiler. Beyaz çizmeli bir türlü cesaret edemiyordu. Epey sonra mutfak kapısının köşesinde bir çift yeşil göz parladı. Ortadan ikiye ayrılmış siyah beyaz komik burun gözüktü. Tam yemek yerken eşim bir hamlede kapıyı kapadı, aynı anda küçücük yaratık yay gibi üç metre yükseklikte 

ki perdeliğin üstüne sıçramıştı. Boyuna posuna bakmadan, ürkütücü sesler çıkartarak bizi korkutmaya çalışıyordu. Küçücük bir kaplan gibiydi. Tehlike karşısında pes etmeye hiç niyeti yoktu. Başabaş bir mücadeleden sonra nihayet daha etkili silahlarla onu alt etmeyi başardık. Uzun bir örümcek sırığı ile onu yere düşürüp, hızla bir beze sardık ve sepetin içine attık.


Vapurda dönerken sesi soluğu pek çıkmadı. Sepetin deliklerinden baktık, örtüsünün altında tir tir titriyordu. Öldürüleceği korkusu içinde minicik dili ağzından dışarı sarkmıştı. Ona Adalı adını verdik.


28 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page